Bugünlerde gerek şahsî gerek toplumsal olarak genel bir dünyevî endişe ve ümitsizlik içindeyiz, bununla birlikte insanî ilişkilerde sıkıntı vardır. İslamiyet, bu probleme farklı açıdan yaklaşır. Ümitsizlik İslamî bir vasıf değildir. Müslümana ümitsizliğe kapılmak yakışmaz. Bu (durum), tüm Müslümanları içerir. Fakat biz ´Adıge´ Müslümanlarından bahsetmek istiyoruz.
Muhakkak ki Adıge´deki İslamiyet’in bugünkü durumu pek fazla ümit vermemektedir." İslamiyet Adıge´de az gelişmiştir.", "(Adıge´de) insanlar İslamiyet´ten uzaktırlar." " İslamiyet´in tebliğinde birçok sıkıntı var"…gibi şeyleri işitmek mümkündür. Bu, oranın halkından duyduklarımızın sadece bir kısmıdır. Bununla birlikte yabancılardan da birçok eleştiriyi duymak mümkündür. Adıge´de insanlar dinî konularda cahildirler, bunun sonucu olarak da alkolizm, hırsızlık, rüşvet, fuhuşâ€¦ gibi istenmeyen ahlâksızlıklar ortaya çıkmaktadır. Gerek yabancı gerek yerli halkın böylesi bir eleştiri yapma hakkı var. Fakat bugünkü duruma farklı açıdan baktığımız zaman bu problemin diğer boyutlarını da görmüş oluruz. Zira bir meseleyi ele aldığımız zaman o meselenin eksi tarafına baktığımız gibi artı tarafına da bakmalıyız. Örneğin 10 – 15 sene önce ile bugünkü Adıge’deki İslâmiyet’i aldığımızda önemli değişiklikler görürüz. Bu durum da sevindiricidir. Küçük adımlar olmasına rağmen bu adımlar sağlam ve istikamet üzeredir.
Bugün ´Adıge Cumhuriyeti´nin Başkent Maykop Merkez Camisi´nin cemaati gençlerden oluşmaktadır, diğer camilerde de durum aynıdır. Gelecekte dini bilgileri eksik olacak bu gençlerimiz, dini vecibeleri büyük bir titizlikle eda etmektedir. Bu gençlerimize bebekken kulaklarına ezan okunmamıştı. Yine bu gençlerimiz ki dini vaazlar yerine televizyon dizileriyle büyüdüler ve bunların ebeveynleri “bilimsel ateizm”le yetişmişlerdir.
Bu gibi durumlara objektif bakabilmek için meseleyi tek yönden ele almamak gerekir. Konuyu şu örnekle aydınlatalım. Bir zamanlar adamın biri Şam’a gider. Bir süre orada kaldıktan sonra geri memleketine döner ve hemşerilerine “bu şehirden daha kötü şehir olamaz, orada hırsızlık, haydutluk, yalandan başka bir şey görmedim” diyerek Şam’ı o kadar kötü anlatır ki… Daha sonra aynı Şam’a başka biri gider ve geri döndüğünde tamamen bir başka Şam’ı anlatır: “camiler cemaatle dolu, halkı ahlaklı, terbiyeli, misafirperver…” . Bunları duyan ahali şöyle der: “herkes aradığını buldu”. Aynı şey hem iyilikleri hem de kötülükleri barındıran bizim küçük memleket için de söz konusudur; kötülüğe karşı iyilik mücadele etmektedir. Tabii ki iyilikler de mükemmel halde değildir.
Kur’ân’ı Kerim’de ve hadisi şeriflerde Müslümana umutsuzluğa kapılmasının yaraşmadığı zikredilmektedir. Bunun önemini Kur’ân’ı Kerim ayetleri göstermektedir ki umutsuzluk kınanmakla kalmayıp küfürle bir tutulmaktadır. Yüce Allah (c.c.) Kur’ân’ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: … “Ve Allah´ in lutf-u rahmetinden (estireceği ferah ve umut havasından) ümidinizi kesmeyin. Çünkü O´nun lutf-u kereminden ancak kâfir bir millet ümidini keser”. Yusuf, 12/87. Başka bir ayeti kerime de ise: “…Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyin…”. Zümer, 39/53.
Yukarıdaki ayeti kerimelerde Allah (c.c.) müminlere ümitsizliğe kapılmamayı ve sadece O’na tevekkül etmeyi istemektedir. Nitekim ümitsizlik Müslüman’ın vasıflarından değildir. Buna örnek olarak Hz. Yakub’u verebiliriz; O’nun oğlu Hz. Yusuf’u, kardeşleri kuyuya atıyorlar ve “Yusuf’u kurt yedi” diyorlar. Rivayete göre 18 sene sonra Hz. Yakup oğlunun hakkında bütün gerçekleri öğreniyor. O, bütün bu zaman zarfında hiç ümitsizliğe kapılmamış oğlunu bulma konusunda hep Allah’a tevekkül etmiş ve O’na yalvarmış. Hz. Yakup oğullarına şöyle buyurmaktadır: “Yakup, «Ey oğullarım! dedi, (Mısır´a) gidin de Yusuf ile kardeşini araştırıp (bulmaya çalışın). Ve Allah´ın lutf-u rahmetinden (estireceği ferah ve umut havasından) ümidinizi kesmeyin. Çünkü O´nun lutf-u kereminden ancak kâfir bir millet ümidini keser”. Yusuf, 12/87.
Hz. İbrahim (a.s.) hakkında da şunu belirtmek mümkündür. Hz. İbrahim’e oğlu olacağını haber verdiklerinde “Yaşlılık gelip yapışmışken, beni mi müjdeliyorsunuz? Hem neye göre müjdeliyorsunuz ?” demişti.
Melekler dediler ki: “Seni hak ile müjdeledik. Artık sen ümitsizlerden olma !”
O da, «sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden ümidini keser ?» demişti. Hicr, 15/54-56.
Rabbi’ne uman birisinin durumu gitgide kötüleşiyorsa ve artık çaresiz halde olduğunu zannediyorsa; bunun anlamı Allah’ın yardımı çok yakındır.
Kur’ân’ı Kerim’de şöyle buyurulur: “O kadar ki, peygamberler ümitlerini kaybedecek duruma gelip (inkârcıların onları) yalana çıkaracaklarını sandıkları zaman yardımımız onlara gelip yetişti; dilediğimiz kimseler kurtarıldı. Suçlu günahkâr milletten ise azap ve şiddetimiz geri çevrilmez”. Yusuf, 12/110.
Kur’ân’ı Kerim’de denildiği gibi, ne olursa olsun bir zorluk iki kolaylıktan daha çok değildir: “Şüphesiz ki zorluk ve sıkıntıyla beraber kolaylık vardır. Evet, şüphesiz zorluk ve sıkıntı ile beraber kolaylık vardır!”. İnşirah, 94/5,6.
En doğru olan yol budur, hiçbir şey yapmadan suçu başkalarına atmak, durumu kurtarabilecek sebeplere sarılmamak ve “kader işte” demek ise tamamen yanlıştır. İnsan, önce yüzerine düşenini yaparak daha sonra Allah’a tevekkül etmelidir.
“UMUTSUZLUK” hastalığı ne ile tedavi olunuyor?
Müslümanların da maruz kaldığı bu hali âlimlerimiz bir hastalık olarak nitelemişlerdir. Dolayısıyla bu durumun tedavisi için prensipler geliştirmişlerdir, onlardan bazıları:
Müslüman biri;
1. Dini inançlarında sebat sahibi olmalı. İlk önce, Allah’a tevekkül etmeli ve Allah’ın gönderdiği sebeplere sarılmalıdır;
2. Korkmadan ve şüphe etmeden yaptığı işlerde – mesuliyetini üstlenerek – özgüven sahibi olmalıdır;
3. İyimser/optimist sahibi olmalıdır;
4. Kur’ân’da ve hadislerde geçen peygamberlerin ve salih insanların hayatlarını inceleyerek onları örnek almalı; haytlarından ibret almalı.
5. Şunu iyi bilmeli: ümitsizliğin bir faydası yok, bilakis vaziyeti daha da kötüleştirir.
Sonunda da şunu ifade etmek istiyoruz ki ümitsizlik ve üzüntü Müslüman’ın vasfı değil, bilakis bütün zor durumları ve bilcümle her şeyi yaradan Allah’a tevekkül ve O’na ümit etmedir.
Makalemizin hususi mevzusu olan Adige’lileri ele almakla birlikte, son olarak şunu belirtmek isteriz ki, dini sorunlarla ilgilenen veya milli problemleri çözen durumun sadece olumsuz yönlerini gördüğü için neticede birçoğu hayal kırıklığına ve nedamete uğrayarak icraatlarını durduranlara cevap vermeye çalıştık. Bunun akabinde ise halk artık inanmıyor. Bahsi geçen problemi hem Kur’ân’ı Kerim’de hem de hadisi şeriflerde özel yer ayırt edilmiştir. Ayrıca bu mevzunun önemi, farklı halkalarda, ele alınmış ve tartışılmıştır. Ancak hususi olarak, bizim Adıge’de herkesin bundan haberi yoktur, hâlbuki şu atasözü Adıge’lilere mahsustur: “ümitsiz süvarinin atı da koşmaz”.
Hamd âlemlerin Rabbi’ne mahsustur.
Hazırlayan Ramadan Tsey
Bu makale Rusçadan Türkçeye çevrilmiştir.